Yalova

              Din ve vicdan özgürlüğünü ifade etme yolları-uluslararası gerçekler

 

    Din Özgürlüğü Bağlamında Osmanlı Geleneği

 

    Türkiye diğer İslami ülkelerle karşılaştırıldığında, din özgürlüğü hakkında olumlu bir atmosferin olduğunu gözlemliyoruz.Çünkü Türkiye’de dinsel anlayış ve uygulama dinsel gelenek ve tarihi tecrübeyle biçimlendirilmektedir.Geleneğimizde din özgürlüğü ve hoşgörü alanında Rumi, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi tüm insanlığa barış ve sevgi mesajı tebliğ eden manevi rehberlerimiz vardır. Bu manevi liderler Anadolu’da yaratılan hoşgörü kültürünün ürünüydüler.

 

    Osmanlı Devleti 13. ve 20. yüzyıllar arasında üç kıtaya ve  Balkanlar’dan Kafkaslar’ a , Orta Doğu’dan Kuzey Afrika’ya genişleyen sınırlara hükmetti. Osmanlı topraklarında yaşayan, düzinelerce dilin konuşulduğu yirmiden fazla etnik toplum vardı. Çeşitli tarikatları ve mezhepleriyle Hristiyanlık ve Yahudilik Osmanlı Devletin’ de İslam dan sonra en yaygın dinlerdendi.

 

   Osmanlı Devleti bu dini grupları “Millet Sistemi” vasıtasıyla yönetti. Müslüman olmayanlar medeni kanun, miras ve ticaret kanunlarıyla ilgili olaylarda kendi dini hukuk ilmine tabilerken, kamu düzenini ilgilendiren olaylarda İslami hukuk ilmine tabi oldular.Bu sistem dinler,diller,ırklar ve renkler arasında ayrım yapmayan bir yönetimin meydana gelmesini  sağladı.1500-1850 arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslüman olmayanların Müslümanlara oranı yaklaşık %60 ‘a %40’ dı. Bu oran sadece “Osmanlı Barışı’nın” gerçek bir başarı olduğunu gösterir.

 

    Türk Tecrübesi: Kanun ve Din Özgürlüğü

 

    Osmanlı İmparatorluğu giderek millet sisteminden anayasal devlete dönüştürüldü, ve kesin yasal gelişmeler din özgürlüğü alanında yer aldı. Örneğin, 1876 Anayasası dini azınlıklar için ibadet özgürlüğünü tanıdı. 1909 Anayasası herkes için aynı hakları ekledi.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Halifeliğin kaldırılması ve eğitimin birleştirilmesi gibi kesin değişiklikler laikleştirme projesi için yolu hazır etti. 1924 Anayasası vicdan (din) özgürlüğünü her vatandaş için doğal bir hak olarak tanımladı.1937 Anayasasının eklenen maddeleriyle, anayasa Laiklik’ in Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olduğunu belirtti.

 

    1961 Anayasası özgür ibadet ve dini tören hakkını içeren vicdan,dini inanç ve kanaat özgürlüğünü yeniden doğruladı.Bu din özgürlüğünü koruyan anayasal gelişmelere ilaveten Türkiye 1954’de “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ ni de kabul etti ve bildirgede bahsedilen din özgürlüğüne ait maddeleri uyarladı.

 

    Bu gelişmelerin gösterdiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Batılı ülkelerinkine benzer laik bir sisteme sahiptir.Anayasasında Laiklik’ i devletin temel ilkesi olarak aldığı ve İslam’a hiçbir göndermede bulunmadığı için Türkiye Cumhuriyeti’nin Hristiyanlığı devlet dini olarak kabul eden ve anayasalarında Laiklik’ i açık olarak ima etmeyen Avrupalı devletlerden daha laik olduğu bile tartışılabilir.

 

    Bazen Türkiye’nin laik sisteminin sağlamlığı sorgulanır.Laiklik’ in Türk toplumunda derinlemesine kökleştiğini unutmamalıyız ve son iki yüzyıldır çağdaşlaşmaya doğru gelişen Türkiye gibi bir ülkede yön değiştirmek mümkün değildir.Türkiye’de ki Müslümanlar çağdaşlaşmayı içselleştirmişlerdir. Altı yüzyıllık Osmanlı tecrübesi gösterir ki Türk insanı din ve devlet arasında nasıl bir denge tutturacağını bilir.Türkiye’nin tecrübeleri Müslüman ülkeler arasında çok özel bir durum teşkil eder.